Bir Yastıkta Kocamak

Bir yastıkta kocamak (!)

Eskilerden evlenen çiftlere „Bir yastıkta kocayın“ denirdi ve genelde de bu tutar ve eski çiftler bir yastıkta kocarlardı. Gerçi bu deyim günümüzde alışkanlık haline gelmiş olsa gerek, hala kullanılıyor.
Kullanılıyor, kullanılmasına da uygulama yok.

Benim çocukluğum köyde geçti. Her köylünün evinde döşekler vardı. Bazılarının içi çulla doldurulmuş, bazılarının ise koyun yünleriyle doldurulmuştu. Her evli çiftin başının altında tek bir yastık vardı. Zaten „Bir yastıkta kocayın“ lafı da bunun için söylenirdi. “Tek yastığa baş koyarak ömür boyu birlikte yaşayın ve mutlu olun” anlamına gelirdi bu deyim.

Ama insanlar modernleştikçe, parayı buldukça önce yastıklar ayrıldı. Her çift özelleşti ve „bir yastıkta kocamak“ yerine „iki ayrı yastıkta kocamayı“ tercih ettiler.

Hemen peşinden yataklar da ayrıldı ve hemen hemen her çift, evliliklerini 2 yastık ve 2 yatakda geçirmeye başladılar. Bunu gören yorgan durur mu, „beni de ayırın“ dedi.
Böylece bir çift, 2 yatak, iki yorgan ve 2 yastıkta yaşamaya ve evliliklerini sürdürmeye başladılar.

Atalarımızın her dediğinde bir hikmet, bir bereket vardır aslında. Yataklar, yorganlar ve yastıklar ayrılınca evlilikler de ayrılıkla sonuçlanmaya başladı. İki yastıkta başlayan evlilikler, belki tesadüfdür ama maalesef kısa sürede sona eriyor. Mahkemelerde verilen cevaplar ise hep aynı: „Şiddetli geçimsizlik efendim“

Ne şiddetli geçimsizliği. Hepsi yalan. Asıl sebep; özgür yaşama, birbirlerine tahammül edememe, sıkıntıya gelememe vs…. Bir yastığa bile baş koymayıp iki ayrı yastıkta yatmanın bereketsizliği de bence buna etken.

Olan, eğer ortada çocuk varsa onlara oluyor. Anne-babasının küçük sıkıntıları büyütüp yuvasını yıkmasıyla çocuklar perişan oluyor.
Mutsuz, umutsuz, kendine güveni az olan bir hayatın içinde buluyorlar kendilerini. Aslında olayın özüne bakılsa, „bir ceviz kabuğunu doldurmayacak sebep“lerden geliyor ayrılıkların çoğu. Gerçekten „şiddetli geçimsizlik“ olanların sayısı belki de yüzde 15’lerde. Gerisi „şiddetli keyif yapmak“ duygusundan geliyor.

Çocukluğumun geçtiği köyümde sadece bir ayrılığa şahit oldum. Üstelik o zamanlar teknoloji yoktu, elektirik, su, buzdolabı, çamaşır makinası yoktu ama insanlar mutluydu. Birbirine saygılıydı. Küçük ve orta ölçekli hatalar hiç görülmezken, büyük hatalar da büyüklerin araya girmesiyle çözülür ve evilikler yıkılmazdı.

Almanya’daki istatistiklere bakıldığında evliliklerin sayısı kadar boşanmalar oluyor. Aile yapısının çökmesinde devletin de suçu büyük. Devlet; ayrılan kadına dayalı-döşeli ev veriyor, kirasını ödüyor, çocuk parası ödüyor, başka yardımlar da veriyor. Ayrıldığı eşinden de nafaka alan bayan, gül gibi geçinip gidiyor. Keza ayrılan erkek de çalışmıyorsa eğer, buna benzer destekler alıyor. Hal böyle olunca da kimse kimsenin küçük kaprislerini çekmiyor.

Halbuki aile yapısının güçlü olması o ülkeyi güçlü yapar. Bölünen, yıkılan aileler o ülkeye zarar verir. Bence devlet politikasını değiştirip ayrılan çiflere bu kadar çok maddi özgürlük vermese, boşanmalarda kesinlikle azalma olur.

1900’lü yılların başında Almanya’da boşanma oranı yüzde 1,9 imiş. 2010 yılına baktığımızda ise boşanma oranı yüzde 52’ye çıkmış. 100 yılda yüzde 50 artış ve bu çıkış hayra alamet olmadığı kesin. Tabiki Türkler arasındaki oranı tam olarak bilemiyorum ama bu rakam da gittikçe artıyor.

Boşanma sebepleri arasında; „eşlerin birbirinden ayrı yaşamaları, farklı yaşam tarzları, güvensizlik, iletişim eksikliği, aldatma, diğerinin alışkanlıkarını kaldıramama, eşlerin birbirini kıskanması, madde bağımlılğı, maddi sıkıntılar ve şiddet“ ilk sıralarda geliyormuş.

Bana göre bunların hepsi hikaye.
İşin sırrı „bir yastıkta kocamak“dan geçiyor.
Allah (c.c), tüm evli çitfleri „bir yastıkta kocatsın (!)“

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert

Almanya Sinoplular Yardımlaşma Derneği
Developed by aidem.de
Sinop Kuyumcusu